İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesini birincilikle kazanmış olan ve 195. Dönem birincisi olarak mezun olan Batmanlı Dr. Merve Nur Uçar'ın yaptığı konuşma dinlenmeye değer ve takdire şayandı…
Aynı zamanda Dr. Merve Nur Uçar'ın konuşması tam anlamı ile bir manifestoydu. Kızımız doktor unvanını aldığı gün binlerce vatandaşımıza ümit, kangren olmuş mustarip insanlarımızın yarasına merhem oldu.
Kısacası bu konuşmadan herkes durduğu yere, fikrine zikrine göre bir şeyler aldı ve tecrübe hanesine yazdı diye düşünüyorum…
Bu konuşma beni 28 Şubat'ın yaşandığı yıllara alıp götürdü. Rahmetli kızımın tedavisi için sıklıkla Çapa Tıp Fakültesine gidiyor ve uzun bir süre kalıyordum.
Sağlık hizmetlerinin paralı olduğu, her girişte veznelerin bulunduğu, parayı ödemeden hastaların hastaneye alınmadığı, hastaların koğuş sistemi bir odada altı yedi kişi yattığı, çok sıkışıldığı zaman da ilave yatakların konuluverdiği devirlerdi.
Kemal Alemdaroğlu'nun İstanbul Üniversitesi Rektörü, Nur Serter'in de Rektör Yardımcısı olduğu, başörtülü sineğin dahi üniversite kapılarından giremediği o kâbus dolu, ikna odalarının kurulduğu acı yıllar…
İnsanlık dışı uygulamaların tavan yaptığı, kız öğrencilerin peruk dahil çeşitli yöntemlerle okumaya çalıştığı, kimisinin de ağlaya ağlaya okulunu bırakıp memleketlerine döndüğü, faşizan uygulamaların Nirvana'sının yaşandığı kara yıllar…
Bilenler bilir Çapa Tıp Fakültesinin Çocuk Acil 'in olduğu yerin çıkış kapısından çıktığınız zaman solda ecdat yadigarı Bezmi Alem Valide Sultan Camisi vardır. Vakit ve Cuma namazlarını mümkün mertebe bu camide kılıyordum. Bir gün önümde iki tane tıp öğrencisi genç kızımız da camiye girdiler namazlarını eda edip çıktılar… O zaman anladım ki başı açık gibi duran o genç kızlarımız meğerse başörtüsü yasağından kurtulmak için peruk takarak okula gelen kızlarımızmış…
O günler de geçti. Geçti ama deldi de geçti dedikleri cinsten gerilerde kaldı.
O günlerde birisi çıkıp deseydi ki, gün gelecek Türkiye'de başörtüsü serbest olacak isteyen başörtüsü dileyen dilediği kıyafet ile devlet dairelerinde çalışacak, İstanbul Üniversitesi dönem birincisi başörtülü olacak ve Rasim Özdener'in “Bu deveyi güdeceğiz ama bu diyardan gitmeyeceğiz. Devede bizim diyarda bizim” diye güzel bir konuşma yapacak…Kimse inanmaz ve inanamazdı…
Kimine göre “Milli Nesil” kimine göre “Asım'ın Nesli” duyarlı bir gençliğin yetişiyor olmasını görmek insanı yarınlarımız için mutlu ve ümit var ediyor.
Bir taraftan dişinden tırnağından arttırdığı ile kendisine hizmet etsin diye okulunu yaptığı, ödeneğini ayırdığı okullar yapan ve her ihtiyacını temin ettiği bu ülkenin okulların da okuyup mezun olduktan sonra garson olmak için kapağı Avrupalara atmak için can atan, bir tarafta da “bu diyardan gitmeyeceğiz ve ülkemizin yaşam kalitesini yükseltmek için çalışacağız diyen ve alacağı ücretten daha çok ülkesine ve ülke insanına hizmet etmeyi hayat felsefesi haline getirmiş pırıl pırıl bir gençlik…
Böylesi bir gençliğin yetişmesi için saçını süpürge etmiş ana-babalara, öğretmenlere toplum olarak minnettarız… Allah sayılarını arttırsın inşallah…