Dünya'da ölüm sebepleri yaşanan zaman içinde, bilimsel yetkinliğine ve ülkenin gelişmişlik düzeyine göre değişiyor. Eskiden bulaşıcı hastalıklara bağlı ölümler üst sıralarda yer alıyordu. 1990'lı yıllarda bulaşıcı hastalıklar kaynaklı ölümlerin oranı 3'te 1 iken 2017'de bu oran 5'te 1'e kadar düştü. Bulaşıcı hastalıklara karşı en zayıf olanlar çocuklardır. 19. yüzyılda her üç çocuktan biri 5 yaşına gelmeden bulaşıcı hastalıklardan dolayı maalesef ölüyordu.
Çocuk ölüm oranları aşılama, temizlik, beslenme, sağlık hizmetleri ve temiz suya erişimdeki gelişmeler sayesinde önemli ölçüde azaldı.
Dünya genelinde ortalama yaşam ömrü 1950'li yıllarda 46-50 yaş arası iken, 2017 yılına gelindiğine bu yaş aralığı 65-70'e yükseldiği görülmektedir.
Salgın hastalıklar, beklenmedik biyolojik olaylar ve çevre temizliğindeki olumsuz gelişmeler insan ömrünün beklenenden önce sona ermesine neden oldu.
Belki en çok "terör saldırılarından", savaştan ve doğal afetlerden korktuk, ama bunların yol açtığı ölümlerin toplam içindeki oranı sadece yüzde 0,5 düzeyinde. Ancak dünyada hala pek çok insan önlenebilir hastalıklar nedeniyle erken yaşta ölüyor.
Bizleri en çok şaşırtan dünya genelinden gelen verilere göre milyonlarca insanın önlenebilir hastalıklardan öldüğü gerçeğidir. Bu sebeplerden birisi ishale sebep olan hastalıklar bir diğeri de yeni doğanlarda meydana gelen ölümlerdir.
Yaşamakta olduğumuz dünyada son yüzyılda İspanyol gribi, Asya gribi, sars, domuz gribi, ebola virüsü, mers virüsü gibi büyük salgın hastalıklar yaşanmıştır. Ayrıca son olarak ta halen devam etmekte olan korona virüs salgın hastalığını tüm dünya ülkeleri yaşamaktadır.
İnsan ölümlerine sebep olan önlenebilir hastalıklardan korunmanın tek çaresi ve en büyük koruyucu silahı elbette ki aşıdır.
Aşı, herkesin anlayacağı bir dille söyleyecek olur isek hastalık yapma yeteneği laboratuar şartlarında yok edilmiş, virüs ve bakterilerin yok edilmesiyle elde edilen biyolojik hastalıklara karşı koruyucu maddelerdir. Aşı kullanımı bilhassa salgın hastalıklarla mücadelede çok önemlidir.
Son yıllarda aşı reddi ya da aşılanmada tereddüt etme gibi bilinç ve oluşumlar çıkmıştır. Bu nedenle, dünyanın birçok bölgesinde, kızamık-kabakulak-kızamıkçık aşılaması toplum bağışıklığı için gerekli olan yüzde 95 eşiğinin altına düşmüştür. Dünyadaki aşı reddi vakalarının son yıllarda hızla artması ve tehlikeli boyutlara ulaşması üzerine; Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) 2019'da çözüme kavuşturmayı planladığı 10 küresel sağlık sorunun başında “aşı karşıtlığı” na yer vermiştir.
Aşı karşıtı olanların bu eyleme dayanak olarak, aşıların içeriğinde bulunan kimyasal maddelerin insan sağlığına zararlı olduğu, aşı üreten firmaların para kaygısı olduğu ya da doğal yollarla da bu hastalıklardan korunmanın mümkün olduğu ile ilgili söylemlerdir. Aşı karşıtlığının başlıca nedenleri felsefi, dini ve aşı güvenilirliği ile ilgili nedenler olarak da sınıflanabilmektedir.
Günümüz bilgi ve teknoloji dünyasında bilimsel gelişmeler ışığında aşı olmanın gerekliliği apaçık ortadadır. Yaşadığımız günlerde ve yaşayacağımız önümüzdeki yıllarda hastalıklara ve bilhassa salgın hastalıklara karşı muhakkak aşı olmalıyız. Böylelikle hem kendimizi, hem sevdiklerimizi ve birlikte yaşadığımız toplumu korumuş oluruz.
Şevket GÖLÜK