Ziraat Türkiye Kupası Bandırmaspor-Amed Sportif Faaliyetler maçında, Amedspor'un olgun ve ne yaptığını bilen oyunu, uzun zamandır Diyarbakır'ı karakterize eden imgeler içinde gözüme, gönlüme, ruhuma ve temel varoluşuma çok doğrudan hitap eden, atalarımdan kalma bir müjde gibiydi. Hendekler, gerilla, Kürdistan, Kürt olmak, çatışmalar, Sur-Cizre-Nusaybin, ölümler, ablukalar ve barikatlar arasından kendine dirsek ata ata yer bulabilen, çöldeki vaha gibi bir nebze susuzluğumu giderdi bu takım ve onun oynadığı oyun.
Bir kez daha futbol, her türlü gayr-ı insani ablukaları cepheden yararak, toprağa düşmüş ve azıcık su ve güneşle filizlenmiş o buğday tanesi gibi hayata tutunma nedenlerimizin umudu olmaya devam ediyor. Futbol bu işte! Hayatın yüzeyinde gezinen ve varoluşumuza tanıklık eden bütün o güzel duyguların, yaşanmışlıkların ve hayatın herşeye rağmen yaşanmaya değer olduğunun kanıtlarından biri.
Bu sezon ilk kez izleme fırsatı bulduğum Amedspor ve onun Bandırmaspor karşısında oynadığı oyun, doğrusu beni şaşırtan birkaç önemli nitelik taşıyordu. İlkin takımın hem defansta hem de hücumda dengeli, olgun ve kısa pas seçeneklerinden oluşan pas geçişkenlikleri ilerisi için oldukça umut vericiydi. Takım savunmasının, bir ölçüde, bütün takımın topun gerisine geçmesi gibi tuhaf bir alışkanlığı tekrarlaması olumsuz bir seçenek olsa da maç düzeyinin ikinci lig olması belki bunu mazur gösterebilir. Ama bu alışkanlık doğru değil.
Defansif bir model için Amedspor'un Türk tarzı futbol oynama pratiğini taklit etmesine hiç gerek yok. Çünkü Kürt coğrafyasında temel sorunlarını çözmeye çalışan insanların birer sorun çözücü yöntem olarak kullandıkları direniş biçimlerinin, Amedspor'un defans modeli için yeterince ilham verici olduklarını düşünüyorum. Topun rakipte olma hali de-facto olarak bizim pozisyonumuzu defansif kılar. Çünkü top bizde değil ve o topu kapmaya, o topa egemen olmaya ihtiyacımız var.
Topun rakipte olma hali üstüne, o topu kapmak amacıyla geliştireceğimiz model, temel savunma-pres stratejileri açısından, hiç kuşkusuz gerilla taktiklerinden başka birşey olamaz. Eğer Barselona gibi “düzenli ordu” strateji ve taktikleri ile bir oyun planlama imkanına sahip değilseniz, yine Barselona'nın top rakipteyken ikili-üçlü “çoklu pres” anlayışıyla rakibe alan ve zaman bırakmayan ve en kısa sürede topu rakipten kapan o gerilla taktiklerini mutlaka birer oyun yapısı olarak, oyun inşasının içine monte etmelisiniz.
Bandırmaspor maçında, dönem dönem, top Bandırmaspor'dayken yedili defans ve üçlü presle Amedspor'un hem topun olduğu bölgeyi, hem de topun muhtemelen atılacağı bölgeleri kontrol etmesi doğrusu çok akıllıcaydı. Ama şok preslerle kazanılan toplar sonrası rakibin ceza sahasına yeterince oyuncu sokamamak, aynı ölçüde, bir futbol yanlışıydı. Özgüveni gelişkin olan takımlar temel bir çağdaş futbol prensibi olarak hem hücumda hem de savunmada rakipten daha çok oyuncu bulundurma cesareti gösteren takımlardır.
Kürt coğrafyasında sırtını Kürt kültürüne ve onun ilham verici direniş geleneklerine, isyankar kültürel karakterine dayamadan bir oyun oynamak, esasen sahte ve taklit bir oyun olur. Bu kadar zengin bir sosyo-kültürel atmosferde bir yüzyıl boyunca yanlış olduğu her adımda kanıtlanmış olan Türk tarzı futbol oynama pratiğini taklit etmek, ona öykünmek esasen sadece özbenliğinden uzaklaşmayı ifade etmez; total olarak futbolun o evrensel ruhuna da ihanet etmek anlamına gelir.
Amedspor yarıştığı kulvarlarda başarılı olmak istiyorsa, kulağını, ruhunu ve gözlerini Diyarbakır'ın o kadim surlarına, o tarihin sırlarını fısıldayan surlarına dönmelidir. Diyarbakır'da yaşayan her insan hayatını hangi zorluklarla kazanıyorsa, Amedspor da maçlarını böyle kazanmalıdır.