1990'lı yıllarda Bergama'da başlayan ve tavan yapan altın karşıtlığının biraz daha geniş kapsamlısı bugünler de Çanakkale'de yaşanıyor.
Adının doğru konulması için, bu direnişin adının çevre duyarlılığından ziyade altın karşıtlığı olduğunu kabul etmemiz gerekir. Bunun yanında şu anki çalışmaların yapıldığı yerin Kaz dağları ile uzaktan yakından bir ilgi ve alakasının olmadığında bilinmesinde fayda var.
Altın karşıtlığı için direnen, suyu için nöbet tutanların emeklerine ve hassasiyetlerine saygı duyuyorum. Yabancı firmaların ve uluslararası şirketlerinin Türkiye'de altın çıkarmasını ve doğayı talan etmelerine şiddetle karşıyım. Bu konudaki düşüncelerimizin bir kısmına da olsa tercüman oldukları için teşekkür ediyorum.
Ancak, Ülkemizdeki altın, gümüş, bakır ve ekonominin ihtiyaç duyduğu diğer her türlü madenin yerli firmalar veya devlet eliyle çıkarılmasına büyük ihtiyaç vardır. Yer altında atıl vaziyette duran bu madenlerin ülke ekonomisine kazandırılması gerekir.
Çevre duyarlılığı, çevreyi kirleten etkenler ile birlikte, insan, hayvan sağlığını ve yaşam kalitesini tehdit eden bütün unsurlar ile birlikte karşı çıkılması gerekmektedir.
Çanakkale'nin içindeki Sarı Çay'ın durumu ve altın haricinde diğer maden işletmelerindeki çalışmaları görmezden gelinip, sadece altın konusunda hassaslaşmak bence çevrecilik anlayışına uymadığını düşünüyorum.
Diğer madenler gibi altın madeni de ekonomimiz için çok önemli ve olmazsa olmaz öncü sektörlerinden birisidir. Yer altında birçok maden kaynağımız var iken bunların ekonomiye kazandırılmadı gerekirken, ithal edilmesinin hiçbir mantıklı açıklaması yoktur.
Nasıl ki kendi kendine yetebilen tarım ülkesi olduğumuz halde, uygulanan yanlış tarım politikaları nedeniyle saman ithal edilmesi, kamuoyunda haklı eleştirilere ve büyük tepkilere neden olmuş, aylarca saman ithal edilmesi gündemden düşmemiş haklı olarak eleştirilmiş ise, ayni şekilde topraklarımızda hiçbir ülkede olmayan altın madenleri mevcut iken, neden altın ithal ettiğimiz sorgulanmalıdır.
Suudi Arabistan'ın, Kuveyt'in veya benzer durumdaki başka bir ülkenin petrol ithal etmesi nasıl düşünülemez ise, Türkiye'nin de altın ithal etmesi akla zarar bir tezattır. Hiçbir mazeret ve bahane ile açıklanabilecek bir konu da değildir.
Altın rezervlerimiz bulunmasına rağmen, bunları çalıştırmak yerine dışarıda altın ithal edilmesi saçmalığı, saman ithal edilmesi kadar kimsenin dikkatini çekmedi. Hiç dillendirilmedi ve her nedense görmezden gelindi. Türkiye'nin altın ithal etmesi, saman ithal etmesinden çok daha vahim bir durumdur. Ekonomik gelişmemiz için mutlaka çözüm üretilmesi gereken en önemli milli meselemizdir.
Tabi ki Türkiye'nin altın madenleri ile ilgili neden ve niçin sorularının cevabını ararken, dünyanın en zengin petrol yataklarına sahip olan Venezüella'nın petrolüne neden sahip çıkamadığı ve işletmediği gerçeği ile birlikte ülkemizin altın ithalat etmesi olayını birlikte değerlendirirseniz sonuca daha kolay ulaşabilirsiniz. Çünkü Türkiye'nin altın, gümüş ve bakır madenlerini işletememesi ile Venezüella'nın petrolüne sahip çıkamaması aşağı yukarı ayni siyasi nedenlere bağlıdır.
Ülkemizde altın, gümüş ve bakır madenleri haricinde, gerekli izinleri aldığınız da istediğiniz yerde, taş, çakıl, mermer, kalsit, kuvars ocağı açabilir, ağaçları keser, işletebilirsiniz. Hiçbir direnç ve engelleme ile karşılaşmadığınız gibi, kimsenin haberi bile olmaz. Ancak konu katma değeri yüksek, altın gümüş gibi madenlerin işletilmesine gelince durumun değişmesi günümüzün moda tabir ile manidardır.
Doğalgaz ve elektrik üretimi içinde durum farklı değildir. Yabancı devletlerin ve uluslararası şirketlerin doğalgaz geçişleri için Edirne den Kars'a kadar ülkeyi bir baştan bir başa hiçbir engel ile karşılaşmadan, tapulu tapusuz her yer kazılır, acele kamulaştırma kararları ile ekili dikili araziler ve ormanlar sorgusuz sualsiz talan edilir. Ama doğalgaz çıkarmak veya elektrik üretmek için yapacağınız hiçbir çalışmaya müsaade edilmez.
Ayrıca, maden ruhsatı için her kurumdan görüş alınması zorunluluğu var iken, su kaynaklarından sorumlu DSİ, Sağlık Bakanlığı ve ÇED raporunu inceleyen ve onay veren Çevre Bakanlığının, Çanakkale'nin içme suyu kaynağı için tehlikeli olacağını nasıl öngöremedikleri ise diğer merak edilen bir husustur.
Türkiye'nin altın madenleri ile ilgili acı gerçekleri belgeleri ile birlikte açıkladığı ve Alman vakıflarının birçok kirli ilişkisini deşifre ettiği için hunharca öldürülen Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu cinayeti dahi unutulup gitmiştir. Türkiye'deki altın madeni sorununu ve Alman vakıflarının konu ile ilgili illegal faaliyetlerinin anlaşılabilmesi için Necip Hablemitoğlu'nun öldürülmesine neden olan kitabı mutlaka okunmalıdır.
Ülkemiz sadece geçen yıl rekor düzeyde 17,1 milyar dolarlık altın ithal etti, ihracatı da 10,7 milyar dolar oldu. Altın rezervimiz mevcut iken 6 milyar dolarlık altın ithalatını neden yaptık? Ülkemize varlık içinde yokluk çektirmeye kimsenin hakkı yoktur.
Evet, ormanlarımız yok edilmesin, su kaynaklarımız kirletilmesin ve değerli madenlerimiz yabancı ortaklı uluslararası şirketlere verilmesin. Ama mutlaka ve mutlaka ülkemizin yer altında zenginlikleri başta altın madenleri olmak üzere yerli firmalar veya devlet eliyle milli bir politika belirlenerek işletilmelidir. NOKTA…!