Dersim’in Tunceli (Munzur) Üniversitesi’nde, 13 Mart Cuma günü yapılması duyurulan rektörlük seçimleri ilimizin özgünlüğüne “mazhar” bir hız ile yaklaşmaktadır.
Rektörlük seçimleri, “daha az hoca” olan araştırma görevlileri ve öğretim görevlilerinin bile oy kullanamadığı bir “yüksek-üstü eğitimli” seçimdir. Yani tabiri caizse biz “hocaların hocası”larının oy kullandığı bir seçimdir. Halkların doğal biliminden süzülen deyimlerinden birisi olan; “Hoca o... cemaat s...” deyimini esefle hatırlatmaktan kendimi alamadığım için de hicap içindeyim.
26 yılını topraklarından ve insanından fiziken uzakta olarak yurtdışında kalıp “memleket”ine dönmüş, ve Üniversite’de beşinci yılına giren bir öğretim üyesi olarak “seçim atmosferi” hakkındaki kaygılarımı paylaşmak isterim.
Rektör adaylarımızın “sanal alem”den gelen bildirileri/vaatleri okunduğunda insanın altına imzasını atası ve arkasından gecikmeden gidip oyunu veresi gelmektedir. Ancak maalesef “kazın ayağı”nın yani verili durumun bu olmadığı sanırım herkesin malumudur: Maalesef “iki cephe”nin oluştuğunu müşahade etmekteyiz...
Birinci merkez “nasılsa Devlet/hükümet arkamda, ‘görece sayı’ların azlığında da seçilecek olan ‘biz’iz” konforuyla etraftan gelen uzlaşı arayışlarına kulağını-gözünü –ve gönlünü– kapatmış; diğer cephe ise bağcı dövme “stratejik hedef”inde düşmanımın düşmanı dostumdur “felsefe”siyle yüklenmeyi vicdanına sindirmiş görünmektedir.
Son (2014) sayım sonuçlarına göre ilimiz, nüfus yoğunluğu km. kareye 12 kişi ile bir çok “cephe”de olduğu gibi insansızlaşmada da “zirve”ye oturmuş bulunmaktadır. Çeştli kamuoyu araş†ırmalarına göre, “en mutsuz” ve “evlenme yaşı en yüksek” il olduğumuz da medyaya yansımaktadır. Munzur ve Harçık sularının “tablo”laştırdığı vadilerinden muzzam cennet parçacıklarının ruhlarını, yorulma-bıkma-usanma emaresi vermeden taşıdığı Dersim merkezinin yerli nüfusu, en iyimser rakamlarla 20 bin olarak verilmektedir. Elazığ’a yakınlıktan nisbeten nüfus kazanmış ikisinin dışındaki beş ilçemizinki ise bin ile beşbin arasındadır.
Otuz yıllık kirli savaşın daha yoğun olarak yaşandığı etraf illerin bir çok ilçesinin nüfuslarının bile 100 binlerle başladığı bilinirken, bu “nüfus yoğunluğu”muzu – dolayısıyla “çatışma kültürü”nün bu insansızlaşma makus talihimizi derinleştireceği kaygımızı – ciddiye almama “havası”nı, hafif deyimiyle vicdansızlık olarak değerlendirmeyi, 26 yaşında ayrılıp 26 yıl sonra “köyüne dönmek”ten adını deliye çıkarmış biri olarak kakkım ve sorumluğum addetmeyim.
Bu hak ve sorumlulukla “taraf”ları, bir “fizibıl” yol bulma doğrultusundakı uzlaşı çabalarını ciddiye almaya, Çözüm Süreci’nde “samimi, dürüst, kararlı ve cesur” olduğunda ısrarlı olan devleti de bütün Ortakvatan’ın hayrına olacağına inandığım bir ortak izan yoluna yol vermeye çağırmaktayım.
Saygılarımla
Ali Kemal Özcan
Sosyoloji Bölüm Başkanı ve
İnsanî-Sosyal Sorunları Arşt. ve
Uyg. Merkezi Müdürü
Uyg. Merkezi Müdürü