Erdoğan ve Öcalan’ı hedefleyen “uluslararası komplo” güçleri yerel zemine iki temel “ayak” ile basıyorlar. Biri yaygınca tartışılan eski ve neo denen Ergenekon güçleri, diğeri Öcalan’ı sadece siyasî olarak değil fizikî olarak da İmralı’ya gömmek isteyen “Başqan/Rêber/Önder Apo” şiarıyla örtünmüş – ve Örgüt’te kurumlaşmış – Kürt devletçiliği.
Birinci “ayak” yeterince yerinde olmasa da “paralel yapı” torbasında yaygınca tartışılıyor. Ama asıl sonuca son-damla damgası vuracak olan diğer “ayak” tartışmaya alınmış değil.
Çözüm Sürecinin fünyesi mektupta kıvılcım cümle, 7 Şubat MİT operasyonundan sonra Öcalan’ın Erdoğan’a yazdığı “Devlet içindeki bazı ‘eller’ sizi, PKK içindeki benzer bir ‘el’ de beni tasfiye etmek istiyor” (H.Yayman, Hürriyet, 8.1.2013) cümlesidir. Bir “el” Türkiye’nin gündeminden inmiyorken diğerine dokunulmuyor. Burada bir tuhaflık yok mu?
“Alınmaz risk” olarak başlığa aldığım “Cumhurbaşkanlığı Riski”inde, Erdoğan cumhurbaşkanlığa itilerek AK Part’nin Baş’ı koparılıp “gövde”nin yenmesi kolaylaştırılmak isteniyor demiştik, ve projeyi şöyle özetlemiştik:
Baş’ın kopmasıyla çıkacak igne-deliği bir zaafiyetten girilecektir. Buradan diken üstündeki Alevi dinamiği ile sokak, “Başkan Apo’ya Özgürlük” yorganı altında sıkıca-örtünmüş ve Öcalan’ın “hayırlı bir cenaze”sine geleceğini bağlamış Kürt devletçiliği dinamiği ile de Dağ hareketlendirilecek. Ve böylece “kurtulunacak” bu beladan...
Geçtiğimiz Pazartesi Dersim’de “Çözüm Süreci ve Türk-Kürt İlişkileri” başlığıyla bir panel düzenledik. Sunumların bitmesinden sonraki soru-cevap kısmında, ısrarlı söz istemi üzerine aldığı “söz”de DHA muhabiri, soru yerine “Ben diğer tüm konuşmacılardan birşeyler anladım ama Ali Kemal Özcan’dan bir şey anlamadım, Özcan örgüt içinde büyük bir çatışma var diyor” dediydi. “Hiçbir şey” anlamayan adam aslında tam da “damardan” anlamıştı. Çünkü ben Öcalan, Bayık ve M.Altan’dan üç cümleyi birincil kaynaklarından okumuştum:
- Öcalan (2. NewrozMektubu): “tarihsel rotasına oturtulmuş Türk-Kürt ilişkileri en kapsamlı demokratik reformları”nı gerçekleştirme sürecinde “iki taraf da birbirlerinin iyi niyetini, gerçekçiliğini, yeterliliğini test etmiştir. Bu testten [herşeye] ...rağmen iki taraf da barış arayışından kararlılıkla çıkmıştır.”
- Bayık’ın aynı Newroz günü Türkçeye çevrilen görüntülü mesajı: “AKP’nin çözüm önündeki en büyük engel olduğu ortaya çıktı... Bu engel ortadan kaldırılmadan çözüm gelişmez”
- Bu aynı Newroz’dan bir gün önce, İMC Tv’de M.Altan: “Öcalan devletin elindeki 15 yıllık mahkumdur, Kandil’de olsa nasıl konuşurdu acaba?”
Bu üç “birincil kaynak”tan eğer niyet ya da “diyet” sorunu yoksa şu anlaşılır:
- Öcalan: Ak Parti (devlet) ile Ben (biz) herşeye ragmenbirbirimizin iyi niyetini, gerçekçiliğini, yeterliliğini test ettik, testen barış arayışı kararlılığıyla çıktık.
- Bayık: AKP’nin çözüm önündeki en büyük engel olduğu ortaya çıktı, bu engel ortadan kaldırılmadan çözüm gelişmez. Hedef AKP’yi ortadan kaldırmak.
- M.Altan: Ey Kürtler, Devlet’in elindeki Öcalan’ı değil, Kandili dinleyin!..
Eski, yeni, sol, liberal, “paralel” v.s. tüm Gladio “parçacıkları”nın durmaması çok anlaşılırdır: iktidar kaybetmişler, geri almak için normal bir yol ufukta görünmüyor, tek umut ışığı Küt-Türk çatışmasında...
Ama Bayık da durmuyor. Dünkü (26 Nisan) Özgür Gündem, BDP/HDP heyetinin İmralı’ya Kandil’in mektubunu götürdüğü haberiyle birlikte “Beklemek Gaflettir” manşeti altına Bayık’ın şu cümlelerini spot etti:
Bu hükümet bir savaş hükümetidir. Hem Kuzey’e hem Rojava’ya yönelik bir savaş hazırlığı yapıyor. Hem de kapsamlı bir savaş hazırlığı. Kürt halkı bu temelde kendini örgütlemelidir. Gelişebilecek saldırılara karşı kendini koruyabilmelidir. Bu konuda bir gafleti yaşamamalıdır. Bir beklenti içinde olmamalıdır. Artık bu hükümetten sorunu çözecekmiş beklentisi içinde olmak gaflettir.
Yani: “Eğer hâlâ İmralı’da bir çözüm beklentisi içindeyse (ki bugün gelen heyetle gönderdiği mesajda ‘beklenti’si aşikâr) Öcalan gaflet içindedir” diyor Bayık. Yanlış mı anlıyor, yanlış mı “tercüme” ediyorum?” Yanlışsam; M.Altan’ın “Öcalan devletin elinde olduğu için korkusundan yalan-yanlış şeyler söylüyor” dediği doğrudur.
DHA muhabirinin bir şey anlamadım “soru”suna cevaben, Hakan Fidan operasyonundan birkaç ay sonra Öcalan’ın işaret ettiği “ikiz” tasfiye planına refere ederek “Ben Öcalan’ın yalancısıyım” demiş ve 1996 Temmuz’unda Şam’da yaptığım diyalogu okumuştum. Bu diyalogda safça “örgütünüzde fiilen yasaksınız” dememe Öcalan’ın “Beni durdursalar ne mutlu! Beni böyle önleyebilene ‘bravo’ derim” cevabından üç yıl sonra kaleme aldığı ilk tarihî/felesfî savunmasındaki cümleleri de okudum:
...Örgüte karşı yenilmiştim. Çete eğilimi yapıda o kadar duyarsız, sonuç almaktan uzak bir durum yaratmıştı ki, yenilgi asit gibi içimi ertiyordu. Bir İtalyan gazetesine gayri ihtiyari ‘artık örgütten istifa ediyorum’ diyecek noktaya gelmiştim. (Sümer Rahip Devleti..., 2001, Cilt II: s.97)
Bu cümleleri aktarmakla da aslında iki “yer”e mesaj vermeye çalıştım: Başbakan’a ve Bayık’a...
Birincisine “partinizdeki bazı ‘el’ler DE sizi cumhurbaşkanlığına itip Parti’nin başını koparma işine meyil verebilir”; İkincisi’ne “Öcalan’ın içini asit gibi eritecek kadar ‘yıllarca dışarıdan devletlerle anlaşarak yapamadığını, içeriden, ...adeta PKK’yi kör taşa vurarak’ (s. 98) çaresiz bırakmış örtülü Kürt devletçiliğinin (tırşıkçılığının) elinde siz DE çaresiz kalmış olabilirsiniz” demiş oldum.
İkincilere, yok eğer “çaresiz değiliz” diyorsanız, o zaman Osman-Kani-Botan çizgisiyle tarihin en taRihsiz zımnî uzlaşmasını yaşıyorsunuz” diye de eklerim.
Ya da ben sadece saf değil “zır-saf”ım, beni ignor edin!.. Yanı şimdiye kadar yaptığınız gibi “bilmiyorum, görmedim, duymadım” etmeye devam...
Ancak Öcalan, İmralı adasına uzanacak “truva atları” gazını savurduktan – ve “Her an derinlikli çözüm imkanları da, çatışma olasılıkları da devrededir”le dışavuranliderliğinin felsefî ve stratejik intiharı anlamındaki ruhsal formasyondan arındıktan –sonra bunu mutlaka görecektir, derim. Çünkü “süreç” işine başlarken “çaycı”nın sızdırdığı Notlar’da şu iki “şey” de vardı:
- “Ben başarısızlıkta yokum” ve,
- “Benimle uğraşmayın, sürecin sonunda hepimiz özgür olacağız”...