Son 70 yıllık tarihimizde sorunlarımızla yüzleşmek yerine üstünü örttüğümüz gerçeğini bir yana koyarsak, yaşanan sağ-sol çatışmasının, laik-antilaik geriliminin, etnik ve mezhep ayrıştırmasının arkasında ABD'nin olduğu sır değil.
İtalya gibi Batı'nın gelişmiş ülkelerini bile ABD'nin, Gladyo yoluyla nasıl dizayn ettiğini, 70'li yıllarda İtalya Başbakanı Aldo Moro'yu nasıl solculara kaçırtıp öldürttüğünü artık bilmeyen yok.
Şimdi çöküşe geçen aynı ABD'nin boş oturmadığını, Ukrayna'yı felakete sürüklemesinden biliyoruz. Türkiye'yi de hiç unutmadılar. Bu da Biden'ın özel ilgisinden, FETÖ ve PKK'yı açık açık desteklemelerinden, Washington Post veya The Economist gibi dergilerinde Başkan Erdoğan nefreti kusmalarından belli.
Geçmişte bu tür yöntemlerle sonuç aldılar ama bugün dünya ve Türkiye çok değişti. Artık aynı şeyi yapıp aynı sonuçları alma şansları yok. Bu yüzden son dönemde bu küresel ekip hep kaybetti.
Yolsuzluk iftirası attılar olmadı; PKK terörüne destek verip Çözüm Süreci'ni bitirdiler yetmedi; FETÖ ile fiili darbeye giriştiler yine olmadı.
Şimdi bir kez daha siyaset mühendisliği yoluyla seçim deneniyor. Yine tanıdık bildik yalan, iftira ve algı operasyonlarıyla meydanlar zehirleniyor, gerilim çıkması için yasalar zorlanıyor, sokaklar siyasi nefretle donatılıyor.
Her siyasi aktöre de farklı bir rol verilmiş... Kimi yedili masaya iliştirilen İmamoğlu örneğinde olduğu gibi yasaları zorlayarak gerilim çıkartıyor, kimi de Yavaş gibi PKK'ya "silahı bırakabilir" diye güzellemeler yapıyor.
CHP listelerine sığınan 4 partiyi saymıyorum, geriye "başbakanlık" hayali suya düşen İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener kalıyor. Onun durumu daha da hazin.
Sürekli oy kaybeden partisi için CHP'lilere yalvaracak noktaya gelen, "abidik gubidik"lerle başbakan olmayacağını söyleyen Akşener'e bu seçimde "yolsuzluk" üzerinden algı görevi verilmiş... O da çıktığı her meydanda FETÖ'cülerin piyasaya sürdüğü meczup mafyatik tiplerin ipe sapa gelmez iddialarını seslendiriyor.
Büyük kalabalık toplayamadıkları İstanbul Maltepe mitinginde de öyle yaptı ve konuşmasını büyük oranda iktidara yönelik FETÖ iddialarına ayırdı.
Yanındaki Babacan'a sordu mu bilmiyorum ama Kılıçdaroğlu'ndan ders almadığı belli. Çünkü "kazanamayacak aday" dediği ve bugün cumhurbaşkanı olması için oy istediği Kılıçdaroğlu, benzer iftiraları 2014 yılında, FETÖ'nün sahte belgelerini elinde sallayıp Meclis kürsüsüne ve meydanlara taşıyarak yapmıştı.
Ama bir süre önce Kılıçdaroğlu, o tarihte hükümeti düşürmek için elinde salladığı belgelerin "deepfake" yani FETÖ'cülerin derin yalanı olduğu itirafında bulundu. Yani o iddiaları bizzat kendisi çökertti.
Herhalde bu gerçeği Akşener görmek istemedi ki hâlâ meydanlarda meczup FETÖ'cülerin yalanlarını söyleyip siyaset yapıyor. O ne zaman itirafçı olur bilemem ama bu tablo bana, özellikle Kılıçdaroğlu ile Akşener'in ve yeni nesil siyasetçi diye sunulan Babacan ile İmamoğlu'nun birbirlerini bulmalarının tesadüf olmadığını gösteriyor.
Bu aktörler, siyaset üreten ve ortaya vizyon koyan siyasetçiler olsalardı FETÖ yalanlarına ve PKK desteğine ihtiyaç duyarlar mıydı?