Hani denizi geçip, çayda boğulmak diye bir deyim var ya; AK Parti bugün tam da böyle bir görüntü sergiliyor.
Oysa ne badireler atlattı bugüne gelene dek; sıralayayım birkaçını:
Sen, statükonun tüm ayak oyunlarına karşı sabırla mücadele et,
“e- muhtıra” yayınlanınca boyun eğmek ya da şapkayı alıp kaçmak yerine, dik dur, diren,
Askeri vesayete son ver,
100 yılın problemi Kürt sorunun çözümünde önemli adımlar at,
Yaptığın reformlarla Kürleri kucakla, Kürtlerden en fazla oy olan parti ol,
Sağlıktan kentleşmeye, ulaşımdan altyapı yatırımlarına dek devasa hizmetler sun,
Çevreyi, merkeze taşıyarak büyük bir sosyal devrim yap,
Yoksullara yardım konusunda çığır aç, toplumsal patlamaya karşı adeta Türkiye'nin sigortası ol,
Ekonominin temel problemi olan enflasyon ve büyümede büyük mesafe kat et,
Neredeyse bir asra yakın süredir; horlanan, itilen, kakılan, ötekileştirilen inançlı kesimin sesi haline gel,
“İrtica geliyor” söyleminin topluma korku salmak için uydurulmuş içi boş bir slogan olduğunu meydana çıkar,
Başörtüsü yasağı saçmalığını ortadan kaldır,
GSMH ve milli geliri üçe katla,
Her ilde bir üniversite aç, halka güven ver,
Güven verdiğin halk sokağa dökülerek Türkiye tarihinde ilk kez bir darbeyi önlesin…
Yani denizleri, okyanusları aş, ama gel insanın bileğini dahi aşmayan çayda boğul!!!...
***
Aklım bir türlü almıyor doğrusu:
Benim de sıklıkla ziyaret ettiğim bir internet ansiklopedisi olan Wikipedia neden yasaklanır?!..
Açlık grevi yapan insanlar neden tutuklanır?!..
Cinayet işlemedikleri, delilleri karartma ihtimalleri olmadığı halde gazeteciler neden tutuksuz yargılanmazlar da hapse atılırlar?!..
İnternette attığı başlık sadece 55 saniye kalan gazeteci Oğuz Güven hangi mantıkla tutuklanır?!..
Bilmelisiniz ki, düşünce ve ifade özgürlüğünü daraltılıp, insanlara korku saldığınızda; insanlar can çekişmekle kalmaz, edebiyat ve sanat ölür…
İnsanlar düşüncenin sembolü olan sözcüklerle ifade ederler kendilerini. Sözcükler artıkça düşünce coşar, edebiyat zirve yapar.
Bu nedenledir ki Shakespeare'ler Türkiye'den değil, Türkçeden 10 kat daha fazla sözcüğe sahip olan İngiltere'den çıkar.
Puşkin'ler, Dostoyevski'ler, Tolstoy'lar da Türkçeden 20 kat daha fazla sözcük kullanan Rusya'da boy verir…
Neden insanlar düşüncelerini ifade ederken sözcüklerin esiri olarak hissetsinler kendilerini?!..
Neden özgürce yazıp, çizemesinler?!..
Neden insanlığın uzaya dolmuş kaldırdığı bir çağda, bu güzelim ülkede, Roma İmparatorluğunun arenalarındaki gibi “öldür, öldür” sesleriyle toplumsal sadizmin boşaltıldığı sahneler yaşıyoruz?!..
Neden bizi Avrupa ve dünyanın önemli bir kısmından koparacak, ekonomik ve siyasi olarak zora sokacak idam cezasını geri getirme çabası içindeyiz?!..
Eğer bu güzelim ülkede, bin çiçek açıp, bin fikir yarışmazsa nasıl bilimde, sanatta, edebiyatta arzuladığımız seviyeye ulaşabiliriz?!..
Neden binlerce renk çiçeğin açtığı, insanların baktıkça büyülendiği bir ülkeye dönüşmesin Türkiye?!..
Bizimi gibi düşünmeyen, cinselliğini bizim gibi yaşamayan insanlar neden saygıyı hak etmesin bu ülkede?!..
Türkiye genç bir nüfusa sahip ve hızla kentleşiyor; artık insanlar daha fazla özgürlük talep etmekle kalmıyor; çevreye, kadın haklarına, hayvan haklarına karşı daha duyarlı davranışlar sergiliyor…
AK Parti'deki “metal yorgunluğu”nun kadrolarından ziyade son yıllarda değişmeye başlayan zihniyetinde olduğu düşüncesindeyim.
Oysa dünün değil, bugünün Türkiye'sindeyiz: Statüko yerle bir oldu, askeri vesayet sona erdi, ne AK Parti'nin önünü kesen bir Anayasa Mahkemesi, ne de gazete manşetleriyle kapatma davası açan Cumhuriyet başsavcıları var.
Gelmiş, geçmiş en büyük tehlike olan FETÖ'nün de hesabı görülüyor.
Yani savaş bitti, barış sürecindeyiz artık; zaman savaş baltalarını gömme zamanıdır. AK Parti için zaman, hiçbir ayrım yapmaksızın 80 milyonu kucaklama zamanıdır.
Çünkü yüzde 40 küsur alanın değil, en az yüzde 50 artı bir alan iktidar olabileceği yeni bir sisteme geçtik artık…
Bunları AK Parti daha siyasi hayatta yokken, arkadaşları tarafından dışlanacağını bile bile başörtüsü yasağına karşı mücadele vermiş,
28 Şubat dayatmasına karşı durmuş,
Tüm siyasi partilerden umudunu kestiği için 16 yıl boyunca oy kullanmamış,
Oy kullanmama orucunu AK Partinin katıldığı ilk seçimlerde bozmuş ve en son referandumda da “evet” oyu kullanmış sol kökenli bir insan olarak yazıyorum.