Aslında bu geç kalınmış bir yazı.
Lakin seçimden sonra terörün patlak vermesi, koalisyon görüşmelerinin trend haline gelmesiyle böyle bir yazıyı kaleme almak pek mümkün olmadı.
Sonuç olarak erken seçimlere gidiyoruz.
Hem de o klasik tabirle “birlik ve beraberliğe ihtiyacımız olan şu günlerde”
Türkiye kritik bir süreçten geçiyor ve bu gerçeği kabul edip artık partiler sahalarda halka kendisini göstermek için mücadele edecek, en azından etmesini umuyoruz.
Yaşadığımız tüm problemlerin çözümü siyasette yatıyor, hatta daha fazla siyasette ısrarcı olmakta.
Ben 7 Haziran seçimlerinde oyumu AK Parti'ye vermiş bir bireyim.
Erken seçimlerde de oyumu AK Parti'ye vereceğim.
Çünkü mevcut olan siyasi partiler içerisinde Türkiye'nin problemlerini AK Parti'den başka çözebilecek bir parti göremiyorum.
Diğer partilerin de seçime 3 ay kala bana bu problemleri çözebileceğine inandırması da pek mümkün görünmüyor.
Ve işin aslı umudum da yok.
Kabul edelim etmeyelim 7 Haziran seçimlerinde AK Parti en yakın rakibine %16'lık bir fark atmış olsa da diğer taraftan geçmiş seçime göre %9'luk bir oy kaybı da yaşadı.
Ben bugün bu oy kaybının sebeplerini ve erken seçimde AK Parti'nin neler yapması gerektiğini hiçbir yere bağlı kalmadan sırf vicdanım ve fikirlerimle izah etmeye çalışacağım.
Belki böyle bir yazıdan sonra artık kamuoyunda AK Parti'yi eleştirince pek alışagelmiş bir şekilde eleştiri yapıcı olsa bile beni “kripto” ilan eden de çıkacaktır, “AK Parti düşmanı” ilan edende.
İnanın hiç umurumda değil.
Ben AK Parti'nin hala bu ülkeye bir şeyler kazandırabileceğini bildiğimden maksimum potansiyeline ulaşması için elimden geleni dün yaptığım gibi bugün ve gelecekte de yapmaya devam edeceğim.
Ben bir gazeteciyim.
Hatta taraflı bir gazeteciyim.
Zaten taraflı olmadığını söyleyenler de açıkça yalan söylüyordur.
Lakin taraf olmam taraf olduğum yerin daha iyi olması için eleştirmeyeceğim manasına gelmez.
Bundan rahatsız olanlar da anlata anlata bitiremedikleri o “harika” gazeteciliklerini bırakıp reklamcılık sektörüne ya da siyasetin sularına kendilerini gönül rahatlığıyla bırakabilir.
Tercihleri kendilerine kalmış ama iki işin bir arada yürümeyeceğini de onlara şimdiden tavsiye edebilirim.
Biz konumuza dönelim ve maddeler halinde başlayalım.
Birincisi… AK Parti'nin 7 Haziran seçimlerinde gündem belirleyemediğini düşünüyorum.
Şöyle ki 7 Haziran'dan sonraki süreçte “AK Parti'nin seçimlerde projesi neydi?” diye halka soracak olursanız birçok kişinin cevap veremeyeceğini görebilirsiniz.
Ben AK Parti'yi ilk kez bir seçimde bu kadar projesiz ve gündem belirlemekten uzak gördüğümü ifade etmeliyim.
Hatta öyle ki AK Parti eskiden gündem belirler ve diğer partiler bu gündeme cevap yetiştirmeye çalışırken, bu sefer tam tersi oldu ve diğer partilerin söylemlerine cevap vermeye çalıştı AK Parti.
Bizim alışık olduğumuz AK Parti'den çok uzak bir görüntü bu.
Demek ki önümüzdeki seçimlerde AK Parti'nin gündemi ve halka söyleyebilecek yeni projeleri olması gerekiyor.
İkincisi… AK Parti'nin seçim meydanlarında başkanlık sistemini iyi anlatamadığını düşünüyorum.
Doğan Medyası ve Paralel Medyanın organlarında “Halk Başkanlık Sistemi'ni İstemedi” diye algı operasyonu yapılmasının temel sebebi AK Parti'nin seçim meydanlarında başkanlık sisteminin ne kadar mühim bir şey olduğunu anlatamamasında saklıdır.
Kabul edelim ki dünya yarılsa yan yana gelmeyecek olan ama AK Parti ve Erdoğan nefretinden dolayı artık birbirinden farkı kalmayan Doğan/Paralel/Ulusalcı medyalar Başkanlık Sistemi'nin bir çeşit “diktatörlük” getireceği algı operasyonunu daha iyi yaptı.
Oysa AK Parti'nin bu seçimlerde birinci anlatması gereken şey başkanlık sistemiydi.
Başkanlık sisteminin halkın gündelik hayatına neler kazandıracağını, G-8 ülkelerinde olan bu modelin parlamenter sistemle birlikte daha iyi yürüyebileceğini, cumhuriyetin tüm statükocu ve vesayet odaklarının bu parlamenter sistem içinde palazlandırıldığını AK Parti iyi bir şekilde anlatmalıydı.
Artık cumhurbaşkanını halkın seçtiği bir ülkede başkanlık sisteminin Türkiye'ye çağ atlatacağını ve tüm şer odaklarının hedefinin de Erdoğan'ı başkan yapmamak üzerine çalıştığını düşünürsek erken seçimde birinci anlatılması gereken şey başkanlık sistemi olmalıdır.
Bunun da altyapısını çok iyi bir şekilde hazırlayarak.
Üçüncüsü… AK Parti'nin en sönük seçim kampanyasının bu 7 Haziran seçimlerinde olduğunu düşünenlerdenim ve bunun da birinci sebebinin il-ilçe teşkilatlarında olduğunu düşünüyorum.
Türkiye'nin belli illerini sene içinde geziyorum ve konuştuğum insanlar gerek partili olsun gerek partisiz olsun bulunduğu şehrin il-ilçe teşkilatlarından rahatsızlar.
Bu seçimde rahatsızlığın artık daha fazla dillendirildiğini gördüm.
Öyle ki ben bile Mayıs'ın ortalarına kadar Türkiye'de bir seçim var mı yok mu ikilemine düştüm.
Eskiden ev ev gezen parti teşkilatları bu sefer “nasıl olsa kazanırız” diyerek büyük bir rehavete kapıldı.
Ve bu rehavetin sonucu da ortada.
Ayrıca parti teşkilatlarında 2002 ile 2015 yılları arasında yaşanan değişime bakacak olursak AK Parti davasının ne olduğunu anlayamayan insanlarla dolup taştığını görebiliyoruz.
Bu insanların partide olmalarının sebebi ya siyasette bir kariyer sahibi olmak ya da belli bir çıkarı gütmekten başka bir şey değil.
Bugün HDP'nin %13'lük seçim başarısının temel sebeplerinden biri AK Parti'nin kazanmış olduğu diğer seçimlerdeki taktiği uygulamasında yatıyor.
Her mahalleye girdiler, ulaşabildikleri her türlü insana ulaşmaya çalıştılar.
Bu erken seçimin artık geriye dönüşü olmayacağına göre AK Parti'nin il-ilçe teşkilatları aynı eski yıllarda olduğu gibi evleri tek tek gezmeli, ulaşabildiği kadar tüm insanlara ulaşmalı ve AK Parti'nin seçim programını iyi bir şekilde anlatmayı başarmalıdır.
İnsan gücünün de en fazla AK Parti'de olduğunu düşünürsek bu konuda avantaj sahibi tek parti de AK Parti.
Dördüncüsü… AK Parti'nin kendi hikayesini anlatamadığını düşünüyorum.
AK Parti'nin 2002 yılında bir çıkış hikayesi vardı.
Evet belki kadrolar Milli Görüş çizgisinden geliyordu ama bu çizgi kendini güncelleyerek bir kitle partisi olma yolunda büyük mesafe almıştı.
Bu kitlesel parti Türkiye'de Kemalist rejim tarafından aşağılanan, sindirilen, ezilen ve hor görülen her kesimi kapsıyordu.
Bunun sonucu olarak bu ülkenin tüm mağdurları, mazlumları AK Parti'de birleşti ve AK Parti mağdurların bir sesi olarak ortaya çıktı.
Bakıldığında tüm şer odaklarının hedefi aynı şekilde hala AK Parti olduğuna göre AK Parti bu mağdurların partisi olma rolünü aynı şekilde taşıyor.
O zaman bunu doğru cümleler ve doğru uygulamalarla, mağdurları iktidara getirme amacını güderek ve bu yönde politikalar gerçekleştirerek halka anlatmak gerekiyor.
Onun içinde aday listelerinde doğru isimler seçmek gerekiyor.
Beşincisi… AK Parti aday listelerinde doğru isimleri belirleyemedi, belirlediği doğru isimleri de seçilemeyecek sıralara koydu.
Özellikle AK Parti'nin bu seçimlerde Güneydoğu'da kaybetmiş olduğu oy oranının yüksekliğine bakacak olursak belli bölgelerde belli isimlerde hatalar yapıldığını görme şansımız mümkün.
Sosyolojik açıdan Batı seçmeni oy verirken partiye bakıyor, Doğu seçmeni ise oy verirken partisinin göstermiş olduğu adaylara bakıyor.
Bu iki ayrımın iyi okunamadığını düşünüyorum.
Hem Güneydoğu'dan hem de batıdan konuştuğumuz insanlar da bu konudaki şikayetlerini dile getiriyorlar.
AK Parti'deki o üç dönem kuralının siyasi açıdan partilere çok büyük bir reform getirdiğini söylemek mümkün.
Lakin seçim atmosferini kaldırmak da başka açıdan büyük bir mesele.
Özellikle yukarıda bahsetmiş olduğum il-ilçe teşkilatlarının durumları ortadayken ve AK Parti'nin hikayesini anlamayan birçok insan parti içinde mevcutken bu kişilerin aday yapılması halkın heyecanını da bir ölçüde tüketti.
AK Parti büyük projeleri gerçekleştiren bir parti ve büyük projeler de doğru isimlerle yapılmalı.
Erken seçimlerde bu tür bir hataya düşülmemeli.
Altıncısı… AK Parti medyası AK Parti'nin bugüne kadar ki toplumu dönüştürücü gücünün çok gerisinde kaldı.
Örneğin başkanlık sisteminin “diktatörlük” getireceğini şer medyası daha iyi bir şekilde PR çalışması yaparken AK Parti medyası bu süreçte başkanlık sisteminin en demokratik sistem olduğunu daha iyi anlatabilirdi.
AK Parti medyasının gücüne çok inananlardanım.
Bu medyada çok iyi kalemlerin ve çok iyi habercilerin olduğunu da düşünüyorum.
Erken seçimlerde AK Parti'nin mücadelesini AK Parti medyası çok iyi bir şekilde anlatmalı hem şer medyasına hem de şer odaklarına gereken dersi vermek adına seslerini daha da yükseltmeli ve altı dolu argümanlarla da bunları desteklemelidir.
Yedincisi… AK Parti özellikle PKK'nın Temmuz ayında barışı bozmasından sonra milliyetçilik dalgasına kapılmamalı.
Ben bu süreçte Erdoğan'ın vakti zamanında söylediği “Biz milliyetçiliği ayaklar altına aldık” sözünü çok önemsiyorum.
Milliyetçiliğin ne kadar kötü ve ne kadar insanları birbirine düşüren bir şey olduğunu AK Parti'nin bu erken seçimde çok iyi anlatması gerekiyor.
Bu saatten sonra insanların can ve mal güvenliği sağlanmadan ve de PKK silahları bırakmadan demokratik talepleri konuşmanın ve Çözüm Süreci'ne devam etmenin bir rasyonalitesi yok.
Lakin çok tehlikeli bir şekilde Kürtlerle PKK'yı eşitleme noktasında hem sosyal medyada hem de bazı AK Partili'ler de bir eğilim var.
Böyle bir yanlışa düşmek hem teröre hizmet eder hem de Kürtlerin AK Parti'den uzaklaşmasını sağlar.
Milliyetçilik nereden gelirse gelsin tehlikelidir noktasında durulmalı ve Anadolu'nun kapılarını birlikte açan Türklerle Kürtlerin ittifakına her daim vurgu yapılmalıdır.
Sekizincisi… AK Parti'nin erken seçimdeki tek muhatabı halk olmalıdır.
Özellikle koalisyon olsun mu olmasın mı gibi bir referandum manasını da taşıyacak olan erken seçimde AK Parti bir partiyle ya da partilerle uğraşmamalı ve en önemlisi bir partiyi de baraj altı bırakmak için mücadele etmemelidir.
AK Parti 13 senedir bu ülkedeki varlığını halka yaptığı hizmetlere ve genişlettiği özgürlük sınırlarına borçludur.
Bunların hepsini de bu halkla beraber bu halkın dönüşüm ve değişim talepleriyle yapmıştır.
Onun için bundan sonraki süreçte de muhatap alacağı tek kitle halk olmalıdır ve sadece halka hitap etmelidir.
İlk etapta AK Parti için aklıma gelenleri bu şekilde özetleyebilirim.
Şimdiden AK Parti'ye oyunu vereceğini açıklayan biri olarak oy verdiğim partinin de en doğru şekilde mücadele etmesini isterim.
İnsan yeri geldiği zaman canından çok sevdiği ailesini bile eleştirebiliyorken belki de bu ülkede milyonların ikinci ailesi olan AK Parti'yi yapıcı bir şekilde eleştirmek de bizi 2023 hedeflerine taşımanın en sağlıklı yolu olacaktır.
AK Parti'nin halka sunacağı şeylerin temelinde insanların artık iyice bayatlaşan muhalefet partilerine bakıp da alternatifi olmadığını görüp alternatifsizlikten AK Parti'ye oyunu vermesinden ziyade AK Parti'ye AK Parti olduğu için oyunu vermesi en önemli hedef olmalı.
AK Parti'nin bu hedefi gerçekleştirmesini istemek de oyunu AK Parti'ye veren bir yurttaş olarak en doğal hakkımız.