25.11.2021 tarihli “Ekonomide Karakış ve Yangınlar” başlıklı yazımda:
“...
Şimdi Dolar, Euro, yağ, un ve zeytin ile topyekûn her taraftan gelmeye başladılar...
Şimdilik umduklarını bulamadılar ve tsunami olamadan geri çekildiler... Ama deşifre oldular…
Vazgeçerler mi? Hayır…
Vazgeçmeyecekler…
Bundan sonra hangi argüman ile geleceklerini, şapkadan hangi renk tavşan çıkaracaklarını hep beraber göreceğiz... “
Diye öngörümü paylaşmıştım.
Masada kâğıt bitse de bazıları için oyun bitmez derler ya...
Algı ve kaos ile ülke kamuoyunda kurgu yapma konusunda işinin erbabı olan güruhun da oyunlarının bitmeyeceğini bildiğimiz için yeni hamleler geleceğine dikkat çekmiştim...
Her zaman ki gibi yaşananlar bizleri yine yanıltmadı...
Boşluk buldukları, gedik açabileceklerini ihtimal dahilinde gördükleri her yerden her türlü gelmeye devam ediyorlar...
Yalnız mevcut duruma baktığımızda bu defa bu konuda nöbet değişimi yaşandığı, sıranın Beyaz Türklere geçtiği intibaını uyandırıyor...
Eskiden yetmez ama evet dediği için karşı mahallede ismi Sazan Aksu'ya çıkarılan, sanatçı payesi elinden alınan Sezen Aksu'nun, eski bir şarkısında söylediği “Hz. Âdem ve Hz. Havva” ile ilgili pespaye saçmalığın tekrar gündeme getirilmesi sonucu konu ile ilgili ilginç tartışmalar yaşandı.
Neden ve niçin ile ilgili mantıklı bir cevabını bulamadığım ve hala sırrını çözemediğim bu olaydan sonra Sezen Aksu, eski mahallesinde baş köşeye oturtulmasa da gecekondu sokağına kabul edildi. Mahalle tarafından tekrar koruma altına alındı, sanatçı unvanı kendisine tekrar geri verildi.
Benzeri dikkat çekici başka bir olayda Sedef Kabaş'ın “Büyükbaş bir saraya girdiği zaman kral olmaz, o saray ahır olur.” Diye Çerkez Atasözü iddiası ile (Ki Çerkezlerin buna itirazlarını dillendirdiler) açıkça T.C. Cumhurbaşkanını hedef aldığı sözleri nedeniyle tutuklanması üzerine yaşananlar ve gelişmeler üzerine ortaya atılan iddialar ile değişik, karmaşık bir dizi acayip olaylar yaşandı.
Olayın ana öznesi Sedef Kabaş toplum tarafından çok tanınmadığı veya tanınması istenilmediği için kim olduğu bir hayli merak uyandırdı ama konu hakkında net ve doyurucu bilgiler bulunamadı.
Bu gizemli kişilik gerçekten dikkat çekici idi. Kimse özel tüzel demesin... Kamuoyu büyük laflar edenlerin, halkın %52 oy ile seçtiği Cumhurbaşkanına hakaret etmekte beis görmeyenlerin Ali'mi, Veli'mi, delimi olduğu hakkında bilgi verebilecek adını, soyadını, memleketini, kim olduğu ile ilgili doneleri merak ediyor...
Sedef Kabaş'ın 1968/1970 yılında İngiltere'de Londra Birleşik Krallığında doğduğu... Özel Dost Lisesinde öğrenim gördüğü... Süleyman Sabri Yirmibeşoğlu'nun oğlu Rıdvan Yirmibeşoğlu ile evlendiği, boşandığı veya evliliğinin devam ettiği, özel çocuğu olduğu iddia edilse de kendi ifadesi ile hiç evlenmediği ve çocuğu olmadığı gibi birbirleri ile çatışan bilgiler paylaşıldı.
Sedef Kabaş'ın kendi sitesinde İletişim alanında Dr. unvanı aldığı yazılı olduğu için bu beyanın doğru olduğunu kabul ettiğimizde, söylediği sözün Cumhurbaşkanına hakaret suçu oluşturduğunu ve söylediği sözler nedeniyle tutuklanacağını, daha önceden de Cumhurbaşkanına hakaretten kesinleşmiş ertelenmiş suçu olduğu için tekrarında cezasını çekeceğini çok iyi biliyordu veya unvanı nedeni ile bilmesi gerekiyordu.
Sedef Kabaş bu sözleri üzerine de tutuklandı. Polis aracından inerken de elleri kelepçeli olmadığı halde “ters kelepçe takıldı” imajı verebilmek adına ellerini artistlik bir hareket ile arkaya götürmesi aslında bütün yapılanların planlı bir eylem olduğu tezini güçlendirdi.
İfade vermek üzere savcının karşısına götürülürken “adalete güveniyorum” demesine rağmen, sosyal medyada koordineli bir şekilde “Sedef Kabaş derhal serbest bırakılsın..." Diye paylaşımlar yapılmaya başladı.
Bu gelişmelere paralel Amerikaninsesi.com'da ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklama da:” Gazeteci Sedef Kabaş'ın tutuklanmasından dolayı üzgünüz. İfade özgürlüğü evrenseldir ve bazıları tarafından tartışmalı ya da rahatsız edici olduğu düşünülen sözleri içerse de ifade özgürlüğünün korunması demokrasileri güçlendirir” diye açıklamalar yapılmaya ve istenilen puslu gündem oluşturulmaya başlanmıştı.
Ki hesapta hiç olmayan ve beklenmeyen bir şey oldu.
Ekrem İmamoğlu kar ile yapılacak mücadele kapsamındaki tuzlama olayını yanlış anlayıp, yollarda tuzlama yapacağı yerde Sarıyer'deki balıkçıda İngiltere Birleşik Krallık Ankara Büyükelçisi Sir Dominick Chilcott ve eşi Jane Lady Chilcott ile balık tuzlamayı birbirine karıştırınca gündem değişti.
Bu arada olan Sedef Kabaş'a oldu; gündemden düştü. Belki birkaç gün daha zorlama ile gündemde kalır ama İstanbul'daki beyaz kâbus, havaalanının çöken çatısı falan derken arada kaynayıp gidecek gibi duruyor...
Şimdi hem Cumhurbaşkanına hakaretten yargılanacak hem de ertelenmiş cezasını çekecek...
Sonrası mı?
Şimdilik birileri Selahattin Demirtaş, Osman Kavala neden içerde diye sorarken Sedef Kabaş'ın ismi zikredilecek gibi duruyor.