HÜR HABER / HABER MERKEZİ
RÖPORTAJ: HAZAL PALAVAR
Venezuela'daki bitmek bilmeyen siyasi kriz, Suriye'deki güvenli bölge sorunu, ABD ile Türkiye arasındaki ilişkiler, Venezuela'yı destekleyen ve desteklemeyen ülkelerin çıkarı ve daha birçok şey...
Sosyal medyada çok sıkı bir takipçi kitlesi olan Con Sınov ile beraber gündeme ilişkin birkaç konuyu ele aldık.
Venezuela'daki siyasi kriz bitmek bilmiyor. Bir tarafta Türkiye'nin de desteklediği Venezuela Devlet Başkanı Maduro, diğer tarafta ABD'nin, Avrupa Parlamentosu'nun ve daha birçok ülkenin desteklediği ‘geçici devlet başkanı' Juan Guaido. Biliyoruz ki ABD, Venezuela'dan petrol ithal ediyordu. Hatta yakın zamanda Birleşik Arap Emirliklerine ait bir şirket de 3 ton altın aldı. ABD, Venezuela devlet petrol şirketi PDVSA'ya (Petroleos de Venezuela) yaptırım uyguladı. ABD'nin ısrarla Guaido'yu desteklemesinin ana sebebi petrolle mi ilgili? ABD gibi Guaido'yu destekleyen ülkelerin ve desteklemeyen ülkelerin çıkarı ne?
Biliyorsun, önceki sohbetimizde 15 Ocak'ta Venezuela konusunu konuşmuştuk. O konuşmada Maduro'ya karşı Latin Amerika ülkelerinden oluşan bir kamp kurulacağını, ülkenin iç işlerine karışacaklarını, Maduro'nun işinin zor olduğunu ve müdahale gelebileceğini anlatmıştım. Hatta Rusya'nın sadece ekonomik ve politik destek verebileceğini söylemiştim. Bu konuşmadan bir hafta sonra ABD harekete geçti ve kuklasını sahneye sürdü. Latin ülkeler de destek verdi. Müdahale konuşulmaya başlandı.
Guaido, ABD'nin kuklası mı?
O çok açık. Zaten öyle olmasa ABD gibi AB ülkeleri gibi büyük ülkeler 35 yaşında birini neden devlet başkanı ilan etsin? Kim ki Guaido? Düşük katılımlı ve sıkıntılı bir seçimde milletvekili oldu ve meclis başkanı seçildi.
''ABD'NİN SÜREKLİ YAPTIĞI İŞ''
Acaba kukla olmasa oraya gelebilir miydi? İyi incelemek gerek. On sene önce henüz gençken bir ABD üniversitesine gidiyor. Bir yıl sonra uluslar arası bir şirkette çalışıyor. Şirket boru hattı üzerine faaliyet gösteriyor. Sonra ülkesine dönüyor. Döner dönmez Caracas'ta devlet kurumuna giriyor. İki sene sonra milletvekili oluyor. Ve ilerleyen süreçte Trump gibi Macron gibi dünya liderleri kendisini devlet başkanı ilan ediyor. Guaido kukla olmasa bunlar olmazdı. ABD'nin sürekli yaptığı iştir bu. Bize de yaptılar.
Türkiye'de bu durum nasıl oldu?
Türkiye 1980'lere kadar karma ekonomik modelle yönetilen, eski alışkanlıklarını bırakamamış ama yer yer de liberal ekonomik sisteme uyum sağlamış melez bir ekonomik sisteme sahipti.
''DEMİREL'İN ATADIĞI DARBECİ EKONOMİNİN BAŞINA OTURDU''
Bu sistem ABD'nin ihtiyaçlarını karşılamıyordu. “Küreselleşme, özelleştirme” gibi neoliberal bir takım uygulamalar yükseldi önce. Bunun çıkış yeri de Chigago Okulu'dur. Şili'de darbe oldu. Darbe yönetimi bu uygulamaları hayata geçirdi. Peşinden Arjantin'de darbe oldu. Orada da aynı şekilde uygulanmaya başladı. 1980'de de Türkiye'de darbe oldu ve Türkiye de özelleştirme ile küreselleştirme kavramlarını tanıdı. Üç ülke, üç darbe, üç değişim. Her biri diğerinin kopyası gibidir. Üç ülke de darbeden önce sıkı bir kaos yaşadı. Bu sayede halk, olan biteni anlayamayacak hale getirdi. Şili'de bu kavramların mucidi Friedman isimli ekonomist bizzat darbeciler tarafından danışman yapıldı. Arjantin'de başka birini danışman diye darbecilere gönderdiler. Türkiye de ise farklı oldu. 1970'lerde Demirel'in bürokrat diye atadığı biri darbeciler tarafından ekonominin başına oturtuldu.
Süleyman Demirel'in atadığı kişi kimdi?
İsim vermeyelim. Anlayan anlar.
Peki, Venezuela'da aynı şey mi oluyor?
Benzeri. Venezuela, Bolivarcı sistem dedikleri bir sistemle yönetiliyor. Simon Bolivar, Latin Amerika'dan sömürgecileri kovan ünlü biri. Yani o bölgenin Atatürk'ü gibi bir şey. Bölge halkı Bolivar'ı seviyor. Chavez, 1998'de göreve gelince sistemi Bolivarcılığa çevirdi. Yani sömürüyü reddeden, bağımsızlık yanlısı bir sistemdir bu. Eh, haliyle ABD bunu engellemek için çok çabaladı. Chavez başarılı olduğu için direndi ama Maduro başarısız. Çok net. Sistem iyi ama uygulama kötü. Haliyle başarısızlık gelince ABD durumu fırsata çeviriyor ve bahane olarak kullanıyor.
Guaido gelirse Bolivarcılık bitecek mi?
Kesinlikle öyle olacak. Zaten Guaido'nun söyledikleri bunu gösteriyor. Ülkeyi IMF'ye teslim edecek. Devlet kurumlarını özelleştirecek. Ülkeyi yabancı sermayeye açacak. Bunlar Şili'de ve Arjantin'de olanlarla aynı. Ve tabi Türkiye'de olanlara da… 1980'deki darbeden sonra Türkiye'de bunlar oldu hemen hemen. Hatta şöyle söyleyeyim. KDV dediğimiz şey Türkiye'ye 1980'deki darbeden sonra geldi. Aynı şekilde Arjantin ve Şili'deki darbeden sonra da o ülkelere geldi. Sanırım Venezuela'ya gelir. İşin esprisi tabi. Özetle Guaido Bolivarcılığı bitirip ülkesini sömürüye açacak.
Neden Türkiye ve Rusya gibi ülkeler Maduro'yu destekliyor?
Çünkü Rusya, ABD'nin doğal ve geleneksel rakibidir. Onun bir ülkede ipleri eline almasını Rusya istemez. Türkiye de Maduro'yu destekliyor çünkü Erdoğan'ın sütten ağzı yandı. 15 Temmuz'da benzer şeyi kendisi ve ülkemiz yaşadı. Haliyle damdan düşeni damdan düşen anlar. Ama şunu da belirtmek gerekiyor. Chavez öldüğünde, ismini vermek istemediğim bir AK Partili bakan “Umarım Chavez'in ölümüyle artık Venezuela demokrasi ile tanışır” gibisinden laf etmişti. Yani Chavez demokrasiyi önleyen bir figür olarak görülüyordu. Ve onun ölümüyle Venezuela'nın demokrasiye geçiş yapması umuluyordu. Şimdi ise Chavez'den çok daha kötü bir örnek olan Maduro destekleniyor. Bu iki tutum aslında AK Parti'nin de nasıl bir değişim yaşadığını gösteriyor. Yaşanan deneyimler, ABD'nin nasıl bir bela olduğunu AK Parti hükümetine çok iyi göstermiş. Dolayısıyla onlar da bazı şeyleri görebiliyor.
Erdoğan'ın ‘Suriye ile alt düzeyde politika yürütülüyor' açıklaması Ankara ile Şam arasındaki ilişkilerin ne olacağına dair tekrar tartışmaları başlattı. Adana Mutabakatı, Suriye ile diyalog yolunu açan bir özelliğe sahip. Erdoğan'ın bu açıklamasından sonra Adana Mutabakatı'na Suriye'de nasıl bakılıyor? Bir de Suriye'de iç savaşın başlamasının ardından diplomatik ilişkilerimiz bozulmuştu. Bu süreç nasıl olacak? Türkiye'yi olumlu etkileyecek mi?
İlk sohbetimizde ABD'nin çekilme hamlesini tuzak olarak gördüğümü söylemiştim. Türkiye ile Rusya'nın arasını bozma girişimiydi o. Türkiye ise bu tuzağa düşmedi demiştim. ABD ikinci manevra olarak Türkiye'ye yeni bir teklif sundu. Sınırda belli derinlikte bir bölgeyi Türkiye'ye bırakacaklar. Aşağısı PYD'nin olacak. ABD bölgede garantör olarak kalacak. Böylece Türkiye'ye güvenli bölge verilecek. Karşılığında da PYD'ye karşı daha ılımlı olmamızı bekleyecekler. Ve aynı zamanda Türkiye ile anlaşarak Rusya'dan koparmayı deneyecekler.
Adana Mutabakatı'nın gündeme gelişini neye bağlıyorsunuz?
Putin ABD'nin teklifini kabul etmemizi istemiyor. Alternatif olarak Adana mutabakatını öneriyor. Bir nevi “Sizin zaten Suriye ile anlaşmanız var. Bu anlaşma sayesinde sınırı geçme hakkınızı kullanabilirsiniz, ABD ile anlaşmanıza gerek yok” demiş oluyorlar. Tabi bunun bedeli de Esad rejimi ile görüşmek. Çünkü mutabakata göre temas şart.
Peki, Türkiye tercihini ABD'den yana kullanırsa?
O vakit Rusya ve Türkiye'nin arasındaki İdlib mutabakatı çöker. Ruslar İdlib'e girecekti. Türkiye engelledi. Deyim yerindeyse hatırımızı kırmadılar. Fakat Türkiye ABD ile güvenli bölge anlaşması yaparsa ortada hatır kalmaz. Ruslar İdlib'e girer. Hatta PYD ile ilişkileri de geliştirirler. Yeni bir göç dalgası başlar. Ruslarla kurulan ilişkiler zedelenir.
Sizce Türkiye nasıl hareket etmeli?
ABD ile 99 yıl müzakere yap ama 1 gün bile anlaşma. Benim düşüncem bu. Çünkü ABD anlaşmalarını bozan bir partnerdir. Üstelik verdiği sözleri de tutmuyor. ABD ile müzakereler, Türkiye'nin Rusya'dan daha fazla ödün koparması açısından bir pazarlık unsuru. Ama ABD'ye inanıp anlaşmak hata olur.
''ÇIKAR YOLU YOK''
PYD'i destekliyorlar. Türkiye'yi ekonomik açıdan zorluyorlar. Bize güvenli bölgeyi sunarlar ama sonra fikir değiştirebilirler. Biz o vakit ABD ile yeniden kavga edersek, bu defa ekonomimizi yine sarsabilirler. Bunu yaptılar. Tekrar yapabilirler. Haliyle ABD ile anlaşmak çok riskli. Ruslar ise şimdilik hata yapmadılar. Yine de maalesef ortada acı bir gerçek var. İki taraf da PYD ile ılımlı. Türkiye ne kadar terör örgütü ilan ederse etsin PYD ile ılımlılaşmak zorunda kalacak gibi görünüyor. Bunun olmasını hiç istemem ama maalesef bu olacaktır. Çünkü çıkar yolu yok.
Türkiye ile PYD anlaşır mı?
Anlaşma diyemem. Ama varlıklarını kabul etmek zorunda olacağımızı düşünüyorum. İstesek de istemesek de bu olacaktır. Bağlantımız olmaz belki. Veya temas kurulmaz. Ama bir kabullenme olacağını düşünüyorum.
ABD ile Türkiye arasındaki ikili ilişkiler hem tatlı hem tuzlu yemek gibi. ABD Suriye'den çıkacağını açıkladıktan sonra hemen çıkmayacağım demesi, Suriye'den askerlerini çıkarmak için bir grup askerlerini daha göndermesi, daha sonrasında Suriye'deki güvenli bölge sorunu. Erdoğan'ın ‘Münbiç'teki teröristler birkaç hafta içerisinde çıkartılmazsa, bizim bekleme süremiz sona erer' açıklaması, adeta bir diş göstermek gibi. Türkiye ile ABD arasındaki ikili ilişkiler bu zamana kadar nasıldı da durum bu hale geldi? İleride neler görebiliriz?
İsmet Paşa ABD ile ittifakı ilk kuran isimdir. İsmet Paşa iktidarını kaybedince yerine Menderes hükümeti geldi. Onlar da ABD ile ittifak kurdular. Sekiz yıl sonra Menderes de kandırıldığını anladı. Ve iktidarını kaybetti. İsmet Paşa tekrar iktidar oldu. 1964'te esaslı bir ihaneti o gördü ABD'den. Hatta “ABD'ye güvenmiştim, yanılmışım” demiştir. Tabi ABD bu süreçte Türkiye'nin altını çok iyi oydu. Devlete çok iyi şekilde sızdı. Sonra Demirel geldi. Onlar da 1971'de indirildi. Demirel'in bakanı Çağlayangil “CIA altımızı oymuş” diye dert yandı sonra. Sonra Ecevit hükümetleri oldu. Ecevit Amerikancı değildi ama ittifak kurabileceğini düşünüyordu. Yıllar sonra IMF'ye teslim oldu. Mesut Yılmaz sıkı bir AB yanlısıydı.
''ABD, ERDOĞAN'DAN KURTULMAK İÇİN HER ŞEYİ YAPACAK''
O da zamanı gelince ihaneti gördü. Türk siyasi tarihi bu ihanetlerle doludur. Ama her defasında gelen hükümetler ABD'ye illa inanır, güvenir. Sonra ihaneti görünce politika değiştirmeye niyetlenir ama ABD o hükümetin işini bitirir. Sayın Erdoğan da iktidarının ilk yıllarında ABD ile ittifak kurdu. Ama 2011 yılından sonra o da ihaneti gördü. ABD onu da devirmek için çabaladı ama geleneksel Türk siyasi döngüsü bu defa gerçekleşmedi. Erdoğan iktidarını korumasını bildi. Ve şimdi politikaları değiştirmesi gerekiyor. Bunu bazen yapmayı deniyor. Hatta başarılı da olduğu söylenebilir. Mesela İran ve Rusya ile ittifak kurdu. Fakat yine de atılması gereken radikal adımlar atılmadı. O yüzden tehlike geçmiş sayılmaz. ABD'nin asıl niyeti Erdoğan'sız bir AK Parti bence. Bunu sağlayana kadar da Erdoğan'la anlaşabildiği kadar anlaşmak istiyorlar. Ama fırsatı elinde geçirdiklerinde Sayın Erdoğan'dan kurtulmak için her şeyi yapacaklar. Orası çok net…