6 yaşında tanıştığım okulla beraber eğitim kelimesini duymaya başlamıştım. Okul tabelalarının üstünde Milli Eğitim Bakanlığı ibaresini gördüğüme göre bakanlık da, eğitim de önemli kavramlar olsa gerekti. Hatta ve hatta 7 yıllık imam hatip serüvenimde “Bakın eğitim çok önemli, eğitim demek terbiye demek onun için talim terbiye kavramı var. Onun için talim terbiye kurulu var.” gibi lakırdıları çok duydum. Yüksek tahsilde öğrenim ifadesi kullanılırken ondan önce alınan tahsilin adı önemine binaen eğitim olarak ile ifade edilirmiş. O yıllardan sonra köprünün altından tonlarca sular aktı. Ama ne yazık ki hiçbir dönemde eğitim ile ilgili temel problemler çözülemedi. Katsayı, başörtüsü, imam-hatip derken artık deniz bitti. Ve eğitim çok ciddi bir şekilde “İMDAT” çığlığı atıyor ve atmamıza sebep oluyor.
İfademi ağır bulanlar olabilir. Ama toplum olarak cinnet tünelinden geçtiğimizi düşünüyorum. Bu tünelden sağ salim çıkışın eğitim ile olacağı bilinen bir gerçek olduğuna göre eğitim için neler yapıyoruz?
İlk önce bir öğretmen olarak ben kendime bu soruyu sorarak başlıyorum. Okul yöneticilerinden başlayarak en üst yöneticilerimize varıncaya kadar hepimiz bu soruları sormalıyız kendimize. Bizler hep eğitimde suçlu taraf aradık. Öğretmen olarak bizler aileleri, aileler öğretmenleri, idareciler öğretmenleri derken bu suçlamalarda herkes birbirini itham ederken ortak suçlunun(!) adını daha da zikretmedim aslında. Eğitim sistemi…
Herkesin ortak olarak hedef tahtasına oturttuğu şey eğitim sistemi. Haksız da sayılmazlar. Tablet, akıllı tahta, kredili sistem, 4+4+4, SBS, OKS, TEOG, YKS, ÖSS vb. derken eğitim sisteminde yukarıya doğru bir gidiş yaşayamadık. Yenilenen teknoloji ve yenilenen nesil karşısında eğitime bakışımız maalesef yenilenemedi. Evladı üzerinde maddi manevi birçok yaptırım şansı bulunan aile, öğretmenden ekstra çözümler beklerken öğretmenin dünyasında neler olduğuna dair bir çalışma yok.
1872 yılında Namık Kemal “Devâir-i devlet (devlet daireleri) içinde en müşevveş (düzensiz) ve intizamsız Maarif ile Evkaf Nezareti olduğu her zamanda ve herkes indinde teslim olunmuştur.” derken aslında 150 yıldır devam eden hastalığımızın adını koymuştu. Namık Kemal dünyadan göçeli yıllar oldu lakin eğitim sistemimiz hiçbir zaman düzelmedi. Sistem ahlakı değerlerden sayısal değerlere evrildi. Liyakat ve kifayetin yerini “bendencilik” aldı. Sadır satıra, değerler diğerlere yenik düştü.
Peki ümidi tükettik mi? Hayır. Rabindranath Tagore “Her bebek dünyaya, Tanrı'nın insanoğlundan henüz umudunu kesmediği mesajı ile gelir.” diyor. Yeni ve kalıcı çözümler için Ziya SELÇUK bakanımız büyük bir şans. Fakat kalıcı çözüm adına atılmış somut bir adımın da olmadığı bir gerçek. Radikal çözümlere ihtiyaç var. İnşallah çözüm önerilerine dair yeni başlıklarla sizlerle beraber olmaya devam edeceğim. Selam ve dua ile…