Önce birbiriyle alakasız görünen, aralarında seçmen geçişi olması akla bile gelmeyecek partilerin tabanlarını ortak bir motivasyon etrafında birleştirdiler: Erdoğan düşmanlığı. Maya tuttu. Kemalisti, milliyetçisi, muhafazakârı, Kürtçü geçineni aynı hedef doğrultusunda birleşti. “Birlikte iyi salladılar”. İlk tökezleme 7 Haziran 2015 seçimlerinde geldi.
Dışarıdan da muazzam destek aldılar. Rus uçağı düşürüldü, Rus büyükelçi öldürüldü, Rahip Brunson üzerinden ekonomik saldırılara maruz bırakıldık. Sadece geçen yaz ABD dolarıyla çevrilen operasyon ve arkasından meyve sebze fiyatlarındaki “hayatın olağan akışına” aykırı zamlar bile toplumdaki hoşnutsuzluğu üst seviyeye çıkarmak için kullanıldı. Yetmediği durumlarda yurtdışına gidip bizzat şikâyet ettiler, müdahale istediler. Şu anda da ABD ve AB'den salvolar devam ediyor. Her ikisi de parlamentolarından 1915 kararları geçiriyor. ABD S-400 meselesini dayanak yaparak, Kongre'den Türkiye'ye yaptırım kararları çıkarmaya hazırlanıyor.
***
Öte yandan içeride, 31 Mart'ta sandığa derin bir operasyon çektiler. Seçmen kayıtlarıyla oynamalar, oy kaydırmalar, yasa dışı sandık başkanları atamalar, geçerli oyları masa başında geçersize çevirmeler, tutanakları sisteme girerken “sıfır çekmeler”; sayısız ayak oyunuyla sandığa gölge düşürdüler. AK Parti'yi desteklediği sanılan bazı çevrelerin de desteğini aldılar.
Bir yandan da İstanbul'u hedefleyerek bir aday hazırladılar. Altı ay öncesine kadar kimsenin tanımadığı, İstanbul'un bir ilçesinde belediye başkanlığı ve FETÖ'nün kapatılan bir TV kanalında spor yorumculuğu dışında ne yaptığı bilinmeyen “Guaido Ekrem”i allayıp pullayıp karşımıza çıkardılar. CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, belirledikleri adaylar arasında, yüzde 16 ile en az tanınanın bu kişi olduğunu söylüyor. Seçmenler arasında en az itiraz edilen de (doğal olarak) bu kişiymiş. Cumhurbaşkanı'ndan randevu isteyip kabul edildiğinde birden tanınırlığı zirve yapmış.
Ardından seçim süreci boyunca parlattılar. Sakin, hoşgörülü, uzlaşmacı vb maskesiyle epey yol kat ettiler. Ama asıl kafalara kazıma işi seçim bittikten sonra oldu, oluyor. Anıtkabir'de korsan gösteri ve defter imzalama, “Eyüp Sultan'a sokmadılar, kenarda gizli namaz kıldım” yalanının servisi. Binali Yıldırım 10 günde bir kez açıklama yaparken, günde 10 kez basına demeç vermeler. Üstüne, attığı her adımı yayınlamayan medyayı aileleriyle birlikte tehdit etmeler hep bu cilalamanın ürünleri.
***
Altı ay önce kimsenin tanımadığı adamın şimdi artık bir hikâyesi de var. İstanbul gibi sembol bir metropolü Erdoğan'ın elinden alabilecek bir kimlik yaratıldı. Kimse bu yeteneğinin olup olmadığına, bu gücün nereden geldiğine bakmıyor. Taşlaşmış muhalif seçmen “Nihayet Erdoğan'la başa çıkabilecek birini bulduk” diye düşünüyor.
Artık İstanbul'u alıp almamasının da bir önemi yok. 2023 yolunda etrafında birleşilecek figür ve yöntem oluşturuldu. Ne kadar dayanır, orasını zaman gösterecek. Ben bu seçimlerde ortaya konan bütün performansın aslında 2023 provası olduğunu düşünüyorum.
Manzarayı şöyle çizelim ki daha kolay anlaşılsın: İstanbul'u alırlarsa, büyük bir zafer kazanmanın gazıyla, 2023'e zaten moralli gidecekler. Kaybederlerse haksızlığa uğramış algısıyla mağdur rolünde gidecekler ki hiç azımsanacak şey değil bu. CHP etrafında kurulan ittifakın süreceğinden, hatta genişleyeceğinden kuşkumuz olmasın. Yani sandık kurullarında görev yapan beş parti temsilcisinin üçü yine bu ittifaktan olacak. Görüldüğü gibi, usulsüz sandık başkanı yerleştirmenin, hatta tutanakları bilgisayar ortamına istediği gibi girmenin de yolu bulunmuş.
Dış saldırıların, özellikle ekonomik saldırıların giderek şiddetleneceğini, halktaki hoşnutsuzluğun sürekli artacağını rahatlıkla öngörebiliriz. Üzerine 17 yıldır iktidarda bulunmanın, buna bir 4,5 yıl daha eklenecek olmasının getireceği yıpranmayı, “metal yorgunluğunu” da ekleyelim. Hele bir de Erdoğan'ın, herhangi bir sebeple 2023'te aday olmama ihtimalini düşünelim…
Sonucu hayal edebiliyorum. Yapacakları ilk iş “İstanbul özerk olsun, Güneydoğu özerk olsun” demek olacaktır.
Hürhaber'de 22 Şubat 2018'de yayınlanan ikinci yazımın başlığı “Muhalefetin asıl hedefi ‘İstanbul'un fethi'” idi (https://www.hurhaber.com/muhalefetin-asil-hedefi-istanbul-un-fethi-yazi-369909.html). Sonraki yazı ise “2019'da belediyelere dikkat” olmuştu (https://www.hurhaber.com/2019-da-belediyelere-dikkat-yazi-370289.html). Her ikisinde de bugünkü durumun nasıl ortaya çıkabileceğini anlatmıştım. Öyle de oldu. Umarım bu defaki yazı daha fazla dikkat çeker.
Not:
Seçmen kaydırma konusuna bir örnek şu olabilir mi? 1973 seçimlerinde seçmen sayısı 16,8 milyon. 1977 seçimlerinde sayı 4,5 milyon birden artarak 21,2 milyona fırlıyor. 1983 seçimlerinde ise garip biçimde 1,5 milyon azalarak 19,8 milyona düşüyor. CHP'nin efsane olarak anlatıldığı tek seçim olan 1977'deki bu olağanüstü artış kendiliğinden mi, yoksa bugün Büyükçekmece'de belirlendiği gibi organize bir operasyon sonucu muydu? Acaba 31 Mart'ta sandığa yapılan operasyon ilk değil mi?