Genellikle biz Türkler Anadolu'daki varlığımızı '1000 yıllık mazi' şeklinde ifade etsek de çok daha öncesinde Türkler olarak Anadolu'da izlerimiz var. Tarihçi Prof. Dr. Erhan Afyoncu Sabah Gazetesindeki köşesinde ‘'Türkler'in Anadolu'ya gelişini Milattan Önce 3000-2000 yıllarına kadar çıkaranlar varsa da, bu iddialar tarihçiler arasında genel kabul görmüş fikirler değildir. Anadolu'ya Türkler'in ilk gelişi 4. yüzyılın sonlarına doğru Batı Hunları (Avrupa Hunları) tarafından gerçekleştirildi. Hunlar bir taraftan Balkanlar üzerinden Trakya'ya doğru yürürken, diğer taraftan Batı Hunları'nın doğu bölümü de Kafkas dağlarını aşıp, Anadolu'ya girdi. Kursık ve Basık isimli iki komutan idaresindeki Hun atlıları Erzurum üzerinden Malatya'ya ulaştılar. Çukurova'ya indiler, Urfa ve Antakya'yı kuşattılarsa da alamadılar. Kudüs'e kadar inen Hunlar, burada fazla kalmadılar ve 396'da tekrar Kafkaslar'a döndüler. İki yıl sonra tekrar Anadolu içlerine girmişlerse de, bu bölgede yerleşmeye dönük bir teşebbüsleri olmadı. Hunlar'dan sonra Türkler'in Anadolu'ya ikinci gelişi Sabarlar'la oldu. İdil, Don ve Kuban ırmakları arasındaki bölgede bir devlet kurmuş olan Sabar Türkleri 6. yüzyılda Kafkaslar'ın güneyine kadar olan toprakları ele geçirdiler.'' şeklinde anlatıyor. Tarihçilerin söyledikleri bu şekilde, Türklerin İslam'la şereflendikten sonraki süreçte Yesi Dergahı dervişlerinin İslam'ı tebliğ için geldiklerini belli ölçüde Anadolu'yu fetih için hazırladıklarını biliyoruz.
1071'de Sultan Alparslan ile başlayan devletlşme sürecinde Türklerin İmparatorluklarına da merkezlik etmiş bir coğrafya Anadolu.
Anadolu Selçukluları, Büyük Selçuklu ve Osmanlı İmparatorlukları hepsi bir medeniyyet tasavvuru ortaya koyarak cihanşümul birer devlet olmuşlar. Hakkı ve hakikati tesis etmişler. İlay-ı Kelimetullah uğruna mücadele etmişlerdir.
Türkler olarak bunca yıllık süreçte millet olarak yükseliş ve çöküşler yaşadık. Son kurduğumuz devletin ise 100. Yılı olan 2023'e de hızla yaklaşıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti'nin 100. Yıl hedefleri konusunda AK Parti iktidarı tarafından konulan hedefler var idi. 15 Temmuz hain darbe ve işgal girişiminden sonra MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin de destek verdiği bu süreçte Gezi Olayları, 17-25 Darbe Girişimi ve nihayet 15 Temmuz Darbe girişimleri ile Türkiye normal gündemini yaşayamadı. Tabir caiz ise yeni bir milli mücadele içerisine girdi. Bu mücadele de belli ölçüde 2023 hedeflerinin tamamına ulaşabilmeyi zorlaştırdı.
Bir taraftan Türk Devleti'nin yeni ve yüksek hedeflerle bu topraklarda kalma kararlılığı –ayrıca gidecek başka neremiz var ki- diğer taraftan da Türk düşmanlarının biz Türkleri bu coğrafyadan söküp atma kararlılıkları. Bu iki gücün mücadelesi sanırım kıyamete dek sürecek. Ancak bu süreçte sıkıntı ikimizdeki düşmanla işbirliği halinde olanlar. Bunların kimisi kendisini net bir şekilde ortaya koyarken kimisi de ‘suret-i Haktan' görünerek bunu yapıyorlar. Sanmayın ki bu tipler sadece bugün varlar. Geçmişte de varlardı. Bu tip adamları Fatih Sultan Mehmet'in hemen yanı başında da Sultan Abdülhamit'in yanı başında da Mustafa Kemal'in yanı başında da görmek mümkün. Bunlar her dönem olacaklar. Fakat; ortaya bir mefkure koyan lider etrafında kenetlenen Türk Milleti her zaman basiret ve feraseti ile doğruyu bulacaktır.
Nazım'ın dediği gibi;
‘'Dört nala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket bizim.''