AKP maçın ilk yarısını kazandı ama bunu 2023 e taşınacak bir zafere dönüştürmesi üç dev adımı atmasına bağlıdır.
1- Çözüm süreciyle Kürt sorununu şiddetten arındıracak siyasi imkanların yaratılması.
2- Çözüm süreci sonuçlarını siyasal sisteme dahil edebilecek bir yeni anayasa hazırlığı..
3-Kürtlerin siyasal temsilini hukuki güvencelere bağlayan Başkanlık sisteminin yeni idari ve siyasi yapı olarak inşası.
Bugün itibariyle oluşmakta olan siyasi süreç ve siyasi konjonktürün en temel sorunlarından biri belki de( toplumsal barış ve demokratikleşmenin karakterini ve yönünü) belirleyecek olan en önemli sorun ve soru; Devletin uniter yapı ve biçimini koruyarak Kürt sorununu çözmesi mümkün müdür sorusudur? Eğer yanıtınız hayır değildir ise, Başkanlık sistemine karşı olma gerekçelerinizi gözden geçirmeniz gerekmiyor mu? Ya da Başkanlık sistemine hangi gerekçelerle karşısınız ve karşı olma gerekçeleriniz Kürt sorununun çözümü( her siyasi çözümün sonucu gibi, bu çözüm de siyasi sonuçlar doğuracak) o zaman bu siyasi sonuçları idari ve siyasi sistemin neresine ve nasıl konumlandıracak, ona dahil edeceksiniz?
93 yıllık parlamenter rejim buna kapalıydı. Bugünde kapalı.İdari ve siyasi rejimi değiştirmeden hangi çözüm sürecinden bahsediyoruz? Kürt sorunu bir dizi özelliğinden ötürü, çözümü dışında,başka araçlar ile kontrolu mümkün olmayan bir sorundur ve sorun olarak kalmaya devam ettikçe toplumsal hayat ve onun barışını ciddi biçimde tehdit etmeye devam eder.
Siyaset yapmak ile Bisiklet sürmek arasından kurulan ilişkiden hoşlandım galiba.Ayakta kalmak ve yol almak için pedala basmak lazım.Kürt sorunun çözümü için siyasi statü etrafında birleşmiş makul bir siyasi akla ihtiyaç var.
Milli irade iyi ve doğru olmanın kanıtı değildir.İyi ve doğruya ulaşmak amacıyla sağlanan inisiyatif meşruiyettir.Bir tescil değil bir yetkidir.Ayrıca Milli irade sorunlu bir ifadedir.Türkiye gibi çok etnisiteli ülkelerde,kelimenin kavramsal olarak işaret ettiği millilik değil, çoğunluktur.Dolayısıyla çoğunluğun iradesi olarak ifade edilmesi,bilimin ruhuna daha çok uygundur.
Bugünü çok iyi anlamadan, bugünün taleplerine ciddi yanıtlar oluşturmadan hiç kimseye yarınları anlatamazsınız?
1970 Lerin başında bir gurup sosyolog ve antropologtan oluşan Fransız bilim adamı, Silvanın Boşatê köyünde araştırma yapmak üzere Silvan'a gelirler. Onları bizim arkadaşlar karşılar. İzzet ikramdan sonra mevzu bütün ciddiyetiyle temel konuya gelir ve bir bilim adamı sorar'' Siz esas olarak Kürdistan da ne yapmak istiyorsunuz'' Bizimkilerin reçetesi hazırdır '' Biz Kürdistan da sosyalist devrimi gerçekleştireceğiz, amacımız budur'' diyerek durumu özetler.Fransız bilim adamı biraz da gülümseyerek '' Biz Fransa da denedik ama başaramadık.''
Yaklaşık 3 aylık çalışmadan sonra bilim adamları gurubu Boşatê Köyündeki çalışmalarını bitirip Silvan'nın merkezine geri dönerler.Bizim arkadaşlar da çalışmanın sonuçlarını merak ediyorlar tabi, ama daha ona dair bir soru sormadan, bilim adamları gurubunun en yaşlı kişisi '' Siz amacımız Kurdistan da sosyalist devrim yapmaktı demiştiniz değil mi'' diye sorar ve ekler. ''Boşalt,..Sosyalizm...No...No...''
Toplumların siyasi davranış ve tercihlerini belirleyen en önemli olgu,Torunlarına mutlu ve aydınlık bir gelecek bırakma hayali değildir;tersine geçmişte yaşadığı ve kısmen atalarından devir aldıkları o büyük korkuları torunlarına miras olarak bırakma endişesidir!
1 Kasım seçimlerinin görünür kıldığı önemli derslerden birinin de herkesin esasen kendi asıl meselesine,ilk ve öncelikli pozisyonuna geri dönmesi zorunluluğudur! Bir tür öze dönüş gerçekleştirerek ''yanlış bilincin'' yol açtığı siyasi yaraları tedavi etme ve daha çok reelpolitik içinde kalma yollarını aramalarıdır.
Futbolda bile 14 yıl üst üste şampiyon olan takımın başarısına bakılmaz artık, çünkü rakiplerin güçsüzlüğüdür artık sorunun adı.! esasen sizin seviyenizi belirleyen rakibinizin seviyesidir!
14. yılında oyların %50 sini kazanan bir iktidar partisinin başarısından çok Muhalefetin sefaletine bakmak bir siyaset bilimi kaidesidir! Çünkü yıpranmayı görünür kılan muhalefetin doğru politikalarıdır.
Kimlik siyaseti kaybetti diyenlere kötü bir haberim var; Kimliksizleştirme siyaseti kaybetti.HDP Türkiyelileşmenin değil. çözüm sürecinin muhatabıydı ve temel varlığı burada oynayacağı role bağlıydı. Ve galiba artık ''evine'' dönme zamanı.!
İrfan Buruldayın şahane tanımlamasıyla HDP ''Ekolojik Truvalılar'' siyasetini terk ederek,gerçek ve sorumluluk alan bir duyarlılıkla Kürdistani partiler ile birlikte ''Başkanlık ve statü'' denkleminde yerini alması,Hem Kürt siyasetine hem de Türk ve Türkiyelileşme siyasetine büyük nefes aldırır!
Konumu söylemi ya da geçmişte söyledikleri ne olursa olsun çözümün en önemli muhatabı HDP ve onun temsil ettiği siyasi hattır. Nesnel olarak bu durum varlığını sürdürüyor.Ama bu sürece yeni aktörlerin muhatap olarak dahil olmaları da mümkündür ve bunun siyasi koşulları yaratılmalıdır.
Kürdistani partilerin ''yeni çözüm sürecinin'' partneri olabilmeleri, Başkanlık ve siyasi statü denklemine kilitlenmeleri ile ancak mümkün olabilir.Siyasetin dışında kalmak bir tercih değilse, siyasi statü için sonuç alıcı bir siyasi perspektif ile hareket edilecekse,bu siyasi koşulun imkanı olgunlaşıyor ve olgunlaşan bu koşulu daha da elverişli hale getirmek mümkün artık!
Kürtler açısından en makul ve en uygulanabilir denklem Başkanlık ve siyasi statü denklemidir.Demokratik siyasi hayatın içinde siyasetten eşitlenmenin, makul, kabul edilebilir yolu budur!
1 Kasım seçim sonuçlarının öğrettiği en önemli derslerden biri belki de en önemlisi, Kürt sorunu ve onun çözümünü kendisine dert edinen kişi ve kurumların Türk halkının önemlice bir bölümünü ikna etmek zorunluluğudur.Ve anlaşılan da o ki bu yol çatışmacı bir dil ve şiddette ısrar değil. Daha kurucu bir dildir.Ama basın toplantısında hem sayın Demirtaş hem de sayın Yüksekdağ hala o çatışmacı dilden medet umuyor görüntüsü doğrusu kabul edilebilir değil.. Haydi !Yüksekdağı anlamak mümkün o tipik sorumsuz bir Türk solcusu gibi keyfince davranabilir ama ya sayın Demirtaş?
Kurucu değil çatışmacı dili kullanmak 1 Kasım seçim sonuçlarını hiç anlamamak demektir!